5 Haziran 2015 Cuma

Ah Yalnız-lık

Ve Yalnizlik...
Sigara külü kadar yalnizlik...!

Bugün yalnız yağmura tahammül edeceğim;
Ta boğazıma kadar çıkan deli yağmura.
Tüyüme horozdan çok itimat edeceğim,
İtimat edeceğim şu belalı yağmura.
Ruhuma bayrak yapıp ben teslim edeceğim
Asılmış bir adamın iki eli yağmura.
Bugün yalnız yağmura tahammül edeceğim.

Bir tren ışığına, güneşe çekmek seni
Ve bir şehir yaratmak, ruhundan Gülce diye.
Parçalanan gemiyi ve yırtılan yelkeni
Katıvermek sessizce söylenen bir türküye.
Ve sonra bir köşede öldürmek ölmeyeni
Ve son vermek bitmeyen, bu bitmeyen şarkıya,
Bir tren ışığına, güneşe çekmek seni.

Sana tavuskuşunun içime girdiğini
Son, en son söz olarak söylemek istiyorum.
İçime girdiğini, tüyünü yolduğunu
Son, en son söz olarak söylemek istiyorum.
İçimde tavusların bir bir kaybolduğunu,
Bana da bir çift ak kanat kaldığını
Son, en son söz olarak söylemek istiyorum.

Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara
Sana doğru uzanan çaresiz ellerimi.
Sırrımı söylüyorum vefakar balıklara;
Yalnız onlar tutacak bu dünyada yerimi.
Koyverip telli pullu saçlarını rüzgara.
Bir çocuğun ardına düşen heykellerimi
Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara...


Ve yalnızlık,
Sigara külü kadar yalnızlık..
Ve toprağın rüyaya yılan gibi girişi.
Sana da, Monna Rosa, taş bebeği bıraktık,
Ellerinde kılçıklı balıkların bir dişi.
Senin hatıran gibi büyük, yeni, karanlık;
Senin hatıran kadar Allah ve şeytan işi...
Ve yalnızlık, sigara külü kadar yalnızlık!

S.Karakoç

Ayn Şın Kaf

"Aşk acıdır, hasrettir. Hicran ve hayrettir, "firkat ve gurbet"tir. Göz yaşı ve ahtır. Tazarru ve münacaattır."

Aşktayken insan anlamaz genelde. ama aşkta son nokta ayrılıktır. En acısıdır ama gerçek aşktır bu. dileğimiz ayrılığın ölümle olmasıdır belki bazen.
...

13 Ekim 2011 Perşembe

Can içre Can..

Kalbin henüz atmıyor.. 5,5 haftadır seninle tanışıyormuşuz. Dün hiç öyle olacağını hayal etmediğim fotoğrafını da gördük. Asıl varlığınla 5ekimde müşerref olduk. Sevgili çoçuk, sana gül bahçeleri vaad etmek isterdim, ama dünya çok acı. Selamlar.

9 Temmuz 2010 Cuma

Ah Çocuk..

Büyümek sandığın aslında bitmektir çocuk!
Bilmezsin.
Büyüdüğünde,
Düşlerinde uçuşan hayallerini,
Artık yakalayamadığını fark edersin.
Göz açıp kapayıncaya dek,
Yitip gidenin zamandan başkası olmadığını..
Ve rüyalara düşen yaprakların,
Sadece çocuksu düşlerin ağırlığına dayanıklılığını..
Düş yaprakları güçsüzdür çocuk!
Bilmezsin. Büyümek düşlerini satmaktır. Büyümek, oyuncaksız kalmaktır.
Büyümek dizlerdeki yaraların yüreklere taşınması..
Büyümek acımaktır, kanamaktır, yanmaktır çocuk!
:(

12 Ağustos 2009 Çarşamba

içtenliği için rahmet edilsin ona..


Saçlarına yıldızlardan tac yapayım yar..

Bir nefeste güneşleri söndüreyim yar..

Çıra gibi uğrunda ben yanayım yar..

Canım iste canım bile sana kurban yar..


Bu nakaratı başa sararak dinliyorum,

yatık yazılan kelimelerin ağızdan değil kalpten çıkışları, samimiyetleri, inandırıcılıkları, çaresizlikleri oyle muazzam ki.. Sanki sesiyle incitmemeye çalışır gibi.. aynı zamanda merhamet et der gibi.. Neolur inan der gibi.. her dinleyişimde hayranlığım ve hayretim artıyor böyle bir insanın varolmuşluğuna.. Rabbim, Âmin.


5 Ağustos 2009 Çarşamba

Ahh on (ca) şey..

ONŞEY İNSANA FARZDIR ;
1- Farzları noksansız yerine getirmek,
2-Haram kılınan şeylerden kaçınmak,
3-Allah için mütevazi olmak,
4-Müslüman kardeşlerine eziyet etmekten sakınmak,
5-İyi ve kötü, her mü’min için hayır istemek,
6-Allahü teâlânın mağfiretini arzulamak,
7-Her işte Allah rızâsını gözetmek,
8-Ölüme her an hazırlanmak,
9-Nefsini terbiyeye çalışmak,
10- Öfkeyi, gurur ve taşkınlığı, zulüm ve haksızlığı terketmek,

ONŞEY İNSANI AŞAĞILATIR ;
1-Öfke ve hiddet,
2-Kin ve nefret,
3-Büyüklenme,
4-Zulüm ve haksızlık,
5-İnat yollu mücâdele,
6-Cimrilik,
7-Başkasına ezâ,
8-Mü’mine saygısızlık,
9-Kötü huy, fenâ ahlâk,
10-İnsâf ölçülerini aşmak.

ONŞEY İNSANLIĞI ÖLDÜRÜR;
1-Terbiye azlığı,
2-Cehâlet çokluğu,
3-Halktan nimet beklemek,
4-Şehvet azgınlığı, nefis kudurganlığı,
5-Baş olma sevdâsı,
6-Dünyaya çok meyletmek,
7-Nefsine uymak.
8-Çok yemek,
9-Çok uyumak,
10-Kalabalığa uymak.


Beyazıd Bestami

Ah Jöne, Bir bilsen..

ah bilsen bir bilsen duyduklarımı
sanki bir dağ ağırlığı kalkacak üzerimden
ve nehirler boşalacak bir anda içerimden

sakın bilme...

anlatsan duyarım bütün güzellikleri
erir dağlarımın başındaki kar
sussan içerimde kıyamet kopar

sakın konuşma...

ha küreğe mahkum olmak prangaya vurulmak
ha görmemek gözlerini, ikisi de bir
bütün kördüğümleri çözecek gözlerindir

sakın bakma...

bir haberin gelse iki satırlık
yüreğim birdenbire kanatlanır yücelir
bir martı gibi çıkar kapına gelir

sakın yazma...

çıkıp gittiğinden beri, sessiz sedasız
başıboş kalan esir, zindanda yatan hürüm
dönmezsen çaresiz kalır ölürüm

sakın gelme...

işte dağlar, taşlar şahidim olsun
yüzüme bakma, konuşma, yazma istemiyorum
dipsiz karanlıklara bağırıp duruyorum

sakın işitme...

Seyirdeki sülugun Beraat'i ..



Herkese sustum Rabbim,
koru dilimi.
İki kişiyim, bak tenhanda kaldım.

Kimse inanmıyor açık elime
Dilimde en tatlı duanın tadı.

Şimdi bir çadırda poyraz ve yağmur,
Yaban dakikalar zulme çevrili.

Ne çok ağrı çeken fırtınayım ben
Oysa bilemedim limanım sendin.

Dolaştım, aşk ettim ve geri döndüm.
Öykümü yüreğime nakşettin Rabbim!

Bu nasıl ağlamak,
düştüm yokluğa.
Sulandı filizler, boğuldu rüyam.

Sürgün yedim Rabbim içime doğru,
karanlık bir teras ismin -e hali.

Bu iklim biçimsiz küstüm çiçeği
Tortusu birikmiş kanı tut Rabbim!

Çöl olmuş yüzümde beyazın aksi
Titreyen ruhumu sen uyut Rabbim!

Herkese sustum Rabbim,
bitti gözyaşım.
Göğüne bu gece bir cemre düşür…

28 Haziran 2009 Pazar

Yeryüzüne iniş

Yıllar öylece geçti.

Ben içtikçe susuzluğum artıyordu,
yedikçe açlığım,
konuştukça sessizliğim,
duydukça yanıtsız kalışım,
sahip oldukça yoksulluğum,
elde ettikçe yoksunluğum,
yaklaştıkça uzaklığım,
başarılı oldukça yenikliğim,
ünlendikçe tanınmazlığım,
kalabalıklara karıştıkça yalnızlığım,
doldukça boşluğum,
sevindikçe üzgünlüğüm,
zenginleştikçe muhtaçlığım,
tanıştıkça yabancılığım...artıyordu...
Ta ki buranın yerim olmadığını anladım,
bu dünyada yabancıyım,
bu gökyüzü evimin tavanı değil..

12 Haziran 2009 Cuma

Ya Sabıır

8 sene sabredip de muradına erenlerin gözlerindeki sevince şahitlik etmek güzeldi..

25 Mayıs 2009 Pazartesi

Kalbimle söyleşirken..

Onlardan sonra gelenler, “Ey Rabbimiz!” diye yalvarırlar, “Bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla ve imana ermiş olanlardan hiçbirine karşı kalplerimizde yersiz ve uygunsuz düşünce veya duygulara yer bırakma. Ey Rabbimiz! Sen şefkat Sahibisin, rahmet kaynağısın!*”


Deyiverdi Kitab.


*Haşr|10

19 Mayıs 2009 Salı

Hayal -et

Sadece bi "Hayal" miş..
Ben se hayalet.

10 Mayıs 2009 Pazar

Ah Leyla

Denir ki, Leyla kara kuru, cılız, sıradan bir kız.
Leyla'yı görenler Mecnun'un aklına şaşkın.
Denir ki yine; padişah merak eder, çağırır Leyla'yı sarayına.
Dillere destan bir güzellik uman padişah da başkaları gibi şaşkın.
Leyla'ya bir sürü laf eder.
"Bu muydu Mecnun'u mecnun eden Leyla!" bakışını hisseden Leyla,
"Sen" der, "Mecnun değilsin!"

Leyla'yı görüp de Mecnun'a dudak bükenler narsistik kültürde de egemen olan güzellik kavramından muzdarip gibidirler: Güzelliği fiziksel güzelliğe hapsetmek.
Leyla bir yüz ve bedenden ibaret değildir halbuki.
Mesele yüz ve bedense eğer, cesetlerin de bir bedeni ve yüzü vardır.
Leyla'nınsa başka bir güzelliği..

Onunla sohbet eden sanır ki Leyla tüm dünyayı unutmuş.
Konuşana dikkat kesilmiş, tüm varlığı kulak olmuş.
Anlatılanı anlatıldığı gibi anlamaya çalışır Leyla.
Sözcükler vehmin duvarlarına çarpmaz ona vardığında.
Anlatan "Hah işte, bunu anlatmaya çalışıyorum." der (hüsn-ü ifham).

Anlatımı sadedir.
Tane tane konuşur.
Sözcükleri boca etmez kimseciklere.
Kelimeleri öyle kullanır ki, bir çeşmeden dökülen su gibi, ağzından dökülen kelimelerle inşa ettiği güzelliktir.
Kömür gözlü değildir Leyla, amma tatlı dillidir (hüsn-ü kelam).

Düzen ve intizama riayet eder.
Eşyalara sinmiş olan düzenle, evine girenlerin içi açılır (hüsn-ü intizam).

Bir gün Mecnun'la karşılaşır, eli ayağına dolanır.
Onu hangi güzelim sözcüklerle karşılayacağını bilemez.
Kim olsa aynısını yapar Leyla.
Kara kuru yüzünden tebessümler dökülür, en güzel kelimelerle insanları buyur eder.(hüsn-ü istikbal).
Ne var ne yok misafirlerinin önüne koyar, onları ikramlarıyla memnun etmek için paralanır. (hüsn-ü kerem).

Eşyaları kimse Leyla kadar güzel kullanamaz, kimse onlara Leyla kadar güzel davranamaz.
Tahta kaşığı sanki canlı bir varlık gibidir.
Kullandıktan sonra ona teşekkür etmeyi unutmaz.
Görenler kaygıya gark olur; belki de mecnun olan aslında odur.
Kap kacağını elinde öyle bir tutuşu vardır ki, narin bir bebeği elinde tutan anneden daha mahir.
Leyla'nın elleri kara kuru, ne gamdır.

İnsanları kırmamak için kılı kırk yarar.
Konuşmadan önce tartar, ölçer, biçer.
Konuşması gerektiğinde yeteri kadar konuşur,
susması gerektiği yerde ağzına kilit vurur.
Kırmaktansa kırılmayı öğrenmiştir Leyla.
Bencilliklerinden sıyrılmış, ben diye tutturmaktan azat olmuştur.
Onunla arkadaş olmak için can atılır.Yanına varan huzura varır.
İnsanlara zorluk çıkarmaz. Kolaylaştırır.
Onunla geçinmek kolay değildir sadece, güzeldir de aynı zamanda (hüsn-ü muaşeret).

Onunla sohbete niyetlenenler sözlerine çekidüzen verir.
Çünkü bilirler ki Leyla gıybetten hiç hoşlanmaz.
Kötü düşünmekten kaçınır, yaşananlara güzel tarafından bakar.
Her olayın altında bir hayr görür.
Umutsuzluk yoktur yüreğinde. Mızmızlanmaz, şikâyet etmez.
Kimsecikleri suçlamaz. Suçlanacak olanın nefsi olduğunu idrak etmiştir.
Varlıklara zarar vermek aklının ucundan geçmez (hüsn-ü niyet).

En güzel hallerinden biri de edeptir Leyla'nın (hüsn-ü edep).
Narsistik kültürde bunun bir karşılığı bile yoktur. Bana en hazin gelen de budur.

Kolay pes eden biri değildir Leyla.
Metindir, sağlamca tutunur inandıklarına.
Kararlarına sahip çıkar.
Hatalarınaysa daha çok.
Kimsenin üzerine yıkmaz yanlışlarını.
Dayanıklı bir kişiliği vardır (Hüsn-ü metanet).

Güzelliği fiziksel güzelliğe hapsedenlerin Mecnun'u anlaması imkânsız gibidir.
"Bir kadının en cazibedar, en tatlı güzelliği nedir?" diye sorulsa;
"Kadınlığa mahsus bir letafet ve nezaket içindeki hüsn-ü sîretidir." cevabını narsistik kültür algılayamaz, anlayamaz.
Oysa ne güzel bir tanımdır bu (hüsn-ü mana), ne kadar derin.
Ya da "En kıymetdar ve en şirin cemali nedir bir kadının?" diye sorsak,
narsistik kültür bilmez ki "Ulvî, ciddî, samimî, nuranî şefkatidir."

Mecnun'un Leyla'da tutulduğu böyle bir güzelliktir işte:
Halleriyle Cemil isminin tecellisine mazhar olmuş güzel bir insan.
Ondaki güzelliğe zaman ilişemez bile.
Aksine zaman, ancak Leyla'nın hüsn-ü siretinin olgunlaşıp ziyadeleşmesine hizmet edebilir.

Tasvir etmeye çalıştığım güzellik biçimlerinin bazıları kadınlara özgüyse de; çoğu erkekler için de geçerlidir elbet. Erkeklere özgü başkaca erdemler ise cesaret ve cömertliktir (hüsn-ü sehavet). Koruma, kollama, yakınlarının sorumluluğunu alma gibi bazı özellikler özellikle erkeklerde tecelli eden başkaca güzel hallerdir. Leyla gerçekten de böyle biri miydi? Bilmiyorum. Gaybı ancak O bilir. Ben sadece güzel bir insanı tasvir etmek ve fiziksel güzellik dışındaki güzellik hallerine dikkat çekmek istedim.

Bütün bunlardan sonra akla gelen soru, Mecnun'un Leyla'dan neden ve nasıl vazgeçtiğidir? Bu ise ayrı bir bahistir.


Ah Bitlis..

Bitlis'te son "beş" minare.

"Görelim Mevla neyler,
Neylerse güzel eyler" duası ile.

24 Nisan 2009 Cuma

Ah Gördüm...

Herşeyi gördüm
Görmemem gereken herşeyi
Ne çok istedim düşsün gözkapaklarım
Kalbimi korumak için
Düşmediler
Gördüm
Herşeyi
Gördümm...

22 Nisan 2009 Çarşamba

Ah Küçüğüm

-Günaydın, dedi usulca. Yankı karşılık verdi.
-Günaydın... Günaydın.. Günaydın..
-Kimsiniz?
-Kimsiniz... Kimsiniz.. Kimsiniz..
-Hepiniz dostum olun. Yapayalnızım.
-Yapayalnızım... Yapayalnızım.. Yapayalnızım..

"İnsanların düş kurma gücü yokmuş.bir şey bilmiyorlar,ne söylersem onu yineliyorlar.Oysa benim gezegenimde söze,önce çiçeğim başlardı."
Dünyayı çok tuhaf buldu küçük..

Ah Nisyan

Ey unutuş! kapat artık pencereni,
Çoktan derinliğine çekmiş deniz beni;
Çıkmaz artık sular altından o dünya.
Bir duman yükselir gibidir kederden
Macerası çoktan bitmiş o şeylerden.
Amansız gecenle yayıl dört yanıma
Ey unutuş! kurtar bu gamlardan beni.


A.Muhip.D

6 Nisan 2009 Pazartesi

Ah Ruveyda

uslanmaz bir yürek taşıdığıma dair
yaygın bir kanaat dolaşır aynalarda
oysa Rüveyda
baştan başa ben
kevser akan, gül kokan bir kalbin filiziyim

kitaplara sürdüğüm kapkara lekelerden
bir anlatsam nasıl utandığımı
bir doğrulsam eğrildiğim yerden
ağarır tanyeri nilüferlerin
alaca bir at koşar içimde
ezer toynaklarıyla anılarımı

sular köpürmemeliydi Rüveyda
kırılmamalıydı ıslak dalları hasret selvilerinin
ben zehire alışkınım, şerbete değil
rüyalar nefret eder avare duruşumdan
kabuslar çeker ancak derdimi yeryüzünde
sen gün boyu simsiyah bir ufukla beraber
ben her gece bir mehdi türküsüyle çilekeş
yargılamak için zeval kayıtlarını
inkilap bekliyorum

N.Genc

29 Mart 2009 Pazar

Raci

"Rabb'im hayretimi arttır!"

28 Mart 2009 Cumartesi