12 Ağustos 2009 Çarşamba

içtenliği için rahmet edilsin ona..


Saçlarına yıldızlardan tac yapayım yar..

Bir nefeste güneşleri söndüreyim yar..

Çıra gibi uğrunda ben yanayım yar..

Canım iste canım bile sana kurban yar..


Bu nakaratı başa sararak dinliyorum,

yatık yazılan kelimelerin ağızdan değil kalpten çıkışları, samimiyetleri, inandırıcılıkları, çaresizlikleri oyle muazzam ki.. Sanki sesiyle incitmemeye çalışır gibi.. aynı zamanda merhamet et der gibi.. Neolur inan der gibi.. her dinleyişimde hayranlığım ve hayretim artıyor böyle bir insanın varolmuşluğuna.. Rabbim, Âmin.


5 Ağustos 2009 Çarşamba

Ahh on (ca) şey..

ONŞEY İNSANA FARZDIR ;
1- Farzları noksansız yerine getirmek,
2-Haram kılınan şeylerden kaçınmak,
3-Allah için mütevazi olmak,
4-Müslüman kardeşlerine eziyet etmekten sakınmak,
5-İyi ve kötü, her mü’min için hayır istemek,
6-Allahü teâlânın mağfiretini arzulamak,
7-Her işte Allah rızâsını gözetmek,
8-Ölüme her an hazırlanmak,
9-Nefsini terbiyeye çalışmak,
10- Öfkeyi, gurur ve taşkınlığı, zulüm ve haksızlığı terketmek,

ONŞEY İNSANI AŞAĞILATIR ;
1-Öfke ve hiddet,
2-Kin ve nefret,
3-Büyüklenme,
4-Zulüm ve haksızlık,
5-İnat yollu mücâdele,
6-Cimrilik,
7-Başkasına ezâ,
8-Mü’mine saygısızlık,
9-Kötü huy, fenâ ahlâk,
10-İnsâf ölçülerini aşmak.

ONŞEY İNSANLIĞI ÖLDÜRÜR;
1-Terbiye azlığı,
2-Cehâlet çokluğu,
3-Halktan nimet beklemek,
4-Şehvet azgınlığı, nefis kudurganlığı,
5-Baş olma sevdâsı,
6-Dünyaya çok meyletmek,
7-Nefsine uymak.
8-Çok yemek,
9-Çok uyumak,
10-Kalabalığa uymak.


Beyazıd Bestami

Ah Jöne, Bir bilsen..

ah bilsen bir bilsen duyduklarımı
sanki bir dağ ağırlığı kalkacak üzerimden
ve nehirler boşalacak bir anda içerimden

sakın bilme...

anlatsan duyarım bütün güzellikleri
erir dağlarımın başındaki kar
sussan içerimde kıyamet kopar

sakın konuşma...

ha küreğe mahkum olmak prangaya vurulmak
ha görmemek gözlerini, ikisi de bir
bütün kördüğümleri çözecek gözlerindir

sakın bakma...

bir haberin gelse iki satırlık
yüreğim birdenbire kanatlanır yücelir
bir martı gibi çıkar kapına gelir

sakın yazma...

çıkıp gittiğinden beri, sessiz sedasız
başıboş kalan esir, zindanda yatan hürüm
dönmezsen çaresiz kalır ölürüm

sakın gelme...

işte dağlar, taşlar şahidim olsun
yüzüme bakma, konuşma, yazma istemiyorum
dipsiz karanlıklara bağırıp duruyorum

sakın işitme...

Seyirdeki sülugun Beraat'i ..



Herkese sustum Rabbim,
koru dilimi.
İki kişiyim, bak tenhanda kaldım.

Kimse inanmıyor açık elime
Dilimde en tatlı duanın tadı.

Şimdi bir çadırda poyraz ve yağmur,
Yaban dakikalar zulme çevrili.

Ne çok ağrı çeken fırtınayım ben
Oysa bilemedim limanım sendin.

Dolaştım, aşk ettim ve geri döndüm.
Öykümü yüreğime nakşettin Rabbim!

Bu nasıl ağlamak,
düştüm yokluğa.
Sulandı filizler, boğuldu rüyam.

Sürgün yedim Rabbim içime doğru,
karanlık bir teras ismin -e hali.

Bu iklim biçimsiz küstüm çiçeği
Tortusu birikmiş kanı tut Rabbim!

Çöl olmuş yüzümde beyazın aksi
Titreyen ruhumu sen uyut Rabbim!

Herkese sustum Rabbim,
bitti gözyaşım.
Göğüne bu gece bir cemre düşür…

28 Haziran 2009 Pazar

Yeryüzüne iniş

Yıllar öylece geçti.

Ben içtikçe susuzluğum artıyordu,
yedikçe açlığım,
konuştukça sessizliğim,
duydukça yanıtsız kalışım,
sahip oldukça yoksulluğum,
elde ettikçe yoksunluğum,
yaklaştıkça uzaklığım,
başarılı oldukça yenikliğim,
ünlendikçe tanınmazlığım,
kalabalıklara karıştıkça yalnızlığım,
doldukça boşluğum,
sevindikçe üzgünlüğüm,
zenginleştikçe muhtaçlığım,
tanıştıkça yabancılığım...artıyordu...
Ta ki buranın yerim olmadığını anladım,
bu dünyada yabancıyım,
bu gökyüzü evimin tavanı değil..

12 Haziran 2009 Cuma

Ya Sabıır

8 sene sabredip de muradına erenlerin gözlerindeki sevince şahitlik etmek güzeldi..

25 Mayıs 2009 Pazartesi

Kalbimle söyleşirken..

Onlardan sonra gelenler, “Ey Rabbimiz!” diye yalvarırlar, “Bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla ve imana ermiş olanlardan hiçbirine karşı kalplerimizde yersiz ve uygunsuz düşünce veya duygulara yer bırakma. Ey Rabbimiz! Sen şefkat Sahibisin, rahmet kaynağısın!*”


Deyiverdi Kitab.


*Haşr|10

19 Mayıs 2009 Salı

Hayal -et

Sadece bi "Hayal" miş..
Ben se hayalet.

10 Mayıs 2009 Pazar

Ah Leyla

Denir ki, Leyla kara kuru, cılız, sıradan bir kız.
Leyla'yı görenler Mecnun'un aklına şaşkın.
Denir ki yine; padişah merak eder, çağırır Leyla'yı sarayına.
Dillere destan bir güzellik uman padişah da başkaları gibi şaşkın.
Leyla'ya bir sürü laf eder.
"Bu muydu Mecnun'u mecnun eden Leyla!" bakışını hisseden Leyla,
"Sen" der, "Mecnun değilsin!"

Leyla'yı görüp de Mecnun'a dudak bükenler narsistik kültürde de egemen olan güzellik kavramından muzdarip gibidirler: Güzelliği fiziksel güzelliğe hapsetmek.
Leyla bir yüz ve bedenden ibaret değildir halbuki.
Mesele yüz ve bedense eğer, cesetlerin de bir bedeni ve yüzü vardır.
Leyla'nınsa başka bir güzelliği..

Onunla sohbet eden sanır ki Leyla tüm dünyayı unutmuş.
Konuşana dikkat kesilmiş, tüm varlığı kulak olmuş.
Anlatılanı anlatıldığı gibi anlamaya çalışır Leyla.
Sözcükler vehmin duvarlarına çarpmaz ona vardığında.
Anlatan "Hah işte, bunu anlatmaya çalışıyorum." der (hüsn-ü ifham).

Anlatımı sadedir.
Tane tane konuşur.
Sözcükleri boca etmez kimseciklere.
Kelimeleri öyle kullanır ki, bir çeşmeden dökülen su gibi, ağzından dökülen kelimelerle inşa ettiği güzelliktir.
Kömür gözlü değildir Leyla, amma tatlı dillidir (hüsn-ü kelam).

Düzen ve intizama riayet eder.
Eşyalara sinmiş olan düzenle, evine girenlerin içi açılır (hüsn-ü intizam).

Bir gün Mecnun'la karşılaşır, eli ayağına dolanır.
Onu hangi güzelim sözcüklerle karşılayacağını bilemez.
Kim olsa aynısını yapar Leyla.
Kara kuru yüzünden tebessümler dökülür, en güzel kelimelerle insanları buyur eder.(hüsn-ü istikbal).
Ne var ne yok misafirlerinin önüne koyar, onları ikramlarıyla memnun etmek için paralanır. (hüsn-ü kerem).

Eşyaları kimse Leyla kadar güzel kullanamaz, kimse onlara Leyla kadar güzel davranamaz.
Tahta kaşığı sanki canlı bir varlık gibidir.
Kullandıktan sonra ona teşekkür etmeyi unutmaz.
Görenler kaygıya gark olur; belki de mecnun olan aslında odur.
Kap kacağını elinde öyle bir tutuşu vardır ki, narin bir bebeği elinde tutan anneden daha mahir.
Leyla'nın elleri kara kuru, ne gamdır.

İnsanları kırmamak için kılı kırk yarar.
Konuşmadan önce tartar, ölçer, biçer.
Konuşması gerektiğinde yeteri kadar konuşur,
susması gerektiği yerde ağzına kilit vurur.
Kırmaktansa kırılmayı öğrenmiştir Leyla.
Bencilliklerinden sıyrılmış, ben diye tutturmaktan azat olmuştur.
Onunla arkadaş olmak için can atılır.Yanına varan huzura varır.
İnsanlara zorluk çıkarmaz. Kolaylaştırır.
Onunla geçinmek kolay değildir sadece, güzeldir de aynı zamanda (hüsn-ü muaşeret).

Onunla sohbete niyetlenenler sözlerine çekidüzen verir.
Çünkü bilirler ki Leyla gıybetten hiç hoşlanmaz.
Kötü düşünmekten kaçınır, yaşananlara güzel tarafından bakar.
Her olayın altında bir hayr görür.
Umutsuzluk yoktur yüreğinde. Mızmızlanmaz, şikâyet etmez.
Kimsecikleri suçlamaz. Suçlanacak olanın nefsi olduğunu idrak etmiştir.
Varlıklara zarar vermek aklının ucundan geçmez (hüsn-ü niyet).

En güzel hallerinden biri de edeptir Leyla'nın (hüsn-ü edep).
Narsistik kültürde bunun bir karşılığı bile yoktur. Bana en hazin gelen de budur.

Kolay pes eden biri değildir Leyla.
Metindir, sağlamca tutunur inandıklarına.
Kararlarına sahip çıkar.
Hatalarınaysa daha çok.
Kimsenin üzerine yıkmaz yanlışlarını.
Dayanıklı bir kişiliği vardır (Hüsn-ü metanet).

Güzelliği fiziksel güzelliğe hapsedenlerin Mecnun'u anlaması imkânsız gibidir.
"Bir kadının en cazibedar, en tatlı güzelliği nedir?" diye sorulsa;
"Kadınlığa mahsus bir letafet ve nezaket içindeki hüsn-ü sîretidir." cevabını narsistik kültür algılayamaz, anlayamaz.
Oysa ne güzel bir tanımdır bu (hüsn-ü mana), ne kadar derin.
Ya da "En kıymetdar ve en şirin cemali nedir bir kadının?" diye sorsak,
narsistik kültür bilmez ki "Ulvî, ciddî, samimî, nuranî şefkatidir."

Mecnun'un Leyla'da tutulduğu böyle bir güzelliktir işte:
Halleriyle Cemil isminin tecellisine mazhar olmuş güzel bir insan.
Ondaki güzelliğe zaman ilişemez bile.
Aksine zaman, ancak Leyla'nın hüsn-ü siretinin olgunlaşıp ziyadeleşmesine hizmet edebilir.

Tasvir etmeye çalıştığım güzellik biçimlerinin bazıları kadınlara özgüyse de; çoğu erkekler için de geçerlidir elbet. Erkeklere özgü başkaca erdemler ise cesaret ve cömertliktir (hüsn-ü sehavet). Koruma, kollama, yakınlarının sorumluluğunu alma gibi bazı özellikler özellikle erkeklerde tecelli eden başkaca güzel hallerdir. Leyla gerçekten de böyle biri miydi? Bilmiyorum. Gaybı ancak O bilir. Ben sadece güzel bir insanı tasvir etmek ve fiziksel güzellik dışındaki güzellik hallerine dikkat çekmek istedim.

Bütün bunlardan sonra akla gelen soru, Mecnun'un Leyla'dan neden ve nasıl vazgeçtiğidir? Bu ise ayrı bir bahistir.


Ah Bitlis..

Bitlis'te son "beş" minare.

"Görelim Mevla neyler,
Neylerse güzel eyler" duası ile.

24 Nisan 2009 Cuma

Ah Gördüm...

Herşeyi gördüm
Görmemem gereken herşeyi
Ne çok istedim düşsün gözkapaklarım
Kalbimi korumak için
Düşmediler
Gördüm
Herşeyi
Gördümm...

22 Nisan 2009 Çarşamba

Ah Küçüğüm

-Günaydın, dedi usulca. Yankı karşılık verdi.
-Günaydın... Günaydın.. Günaydın..
-Kimsiniz?
-Kimsiniz... Kimsiniz.. Kimsiniz..
-Hepiniz dostum olun. Yapayalnızım.
-Yapayalnızım... Yapayalnızım.. Yapayalnızım..

"İnsanların düş kurma gücü yokmuş.bir şey bilmiyorlar,ne söylersem onu yineliyorlar.Oysa benim gezegenimde söze,önce çiçeğim başlardı."
Dünyayı çok tuhaf buldu küçük..

Ah Nisyan

Ey unutuş! kapat artık pencereni,
Çoktan derinliğine çekmiş deniz beni;
Çıkmaz artık sular altından o dünya.
Bir duman yükselir gibidir kederden
Macerası çoktan bitmiş o şeylerden.
Amansız gecenle yayıl dört yanıma
Ey unutuş! kurtar bu gamlardan beni.


A.Muhip.D

6 Nisan 2009 Pazartesi

Ah Ruveyda

uslanmaz bir yürek taşıdığıma dair
yaygın bir kanaat dolaşır aynalarda
oysa Rüveyda
baştan başa ben
kevser akan, gül kokan bir kalbin filiziyim

kitaplara sürdüğüm kapkara lekelerden
bir anlatsam nasıl utandığımı
bir doğrulsam eğrildiğim yerden
ağarır tanyeri nilüferlerin
alaca bir at koşar içimde
ezer toynaklarıyla anılarımı

sular köpürmemeliydi Rüveyda
kırılmamalıydı ıslak dalları hasret selvilerinin
ben zehire alışkınım, şerbete değil
rüyalar nefret eder avare duruşumdan
kabuslar çeker ancak derdimi yeryüzünde
sen gün boyu simsiyah bir ufukla beraber
ben her gece bir mehdi türküsüyle çilekeş
yargılamak için zeval kayıtlarını
inkilap bekliyorum

N.Genc

29 Mart 2009 Pazar

Raci

"Rabb'im hayretimi arttır!"

28 Mart 2009 Cumartesi

27 Mart 2009 Cuma

Dost'a ya da Yegane Dostun Bu Dünyadaki Lütfuna!

Bana kesilen biletin vagonu yok bacım. O nedenle bilmece çözmüyorum.Benimkisi mekansızlık bir nevi.. Seninse biletin yok.. Çok mu farklı? HAYIR! Nedeeeen? El Cevap: Çünkü şüphe yok ki gaybın bilicisi biz değiliz. Şimdi sen bu mesajı okurken ben hayatımı elimdeki sigaranın izmaritinde bir kez daha kovacağım kendimden..
Sen Eyyy Feyza Kadın! Bizim evin teras artığı fecirlerinden tanırsın kalemimi..İnan olsun artık yazamıyorum! O nedenle sadece çiziyorum.. Ha öyle alengirli değil benim resimlerim.. Her kelle yanına bir çarpı atıyorum..Son derece öznel ve anlaşılır..Anlamları zihinlerde değil lügatlerde olan kelimelerle yazanlara da bir kez daha gülerek seni öpüyor kokluyorum..
A.Y

Gitmek Özgürlüğüme Denk Düşer

Hakkındakurduğum cümleler geniş zamanlı olmayınca artık, ben kalın halatlarımı koparıp aramızdaki köprüden gitmelerime bir gitmek daha katıyorum...Tüm uzaklar bana münhasır, yıldızsız gök gözlerime...Kirpiklerim perde çeker ve kaş çatarım yerleşikliğime...Benim hicretim hep namütenahi ya da ya yolum ya yolculuk...

A.Y.

Suda hangi yanımız kalır?

“Melek gece yarısı kapımızı çaldı. Her zamanki gibi ben yöneldim kapıya. Saatin “Sıfır Üç” depremlerinden kalan bir hatıra taşıdığını bilemezdim.

Şehre son bir kez bakmamı istedi benden.

-“Aileni al yanına” dedi.

Sana yöneldim. Yani el değmemiş yıldızları senin için topladığım gün sana yöneldiğim gibi.

-“Yıldızları bırak onları biz son bir kez daha toplayacağız. Sen aileni al yanına” dedi.

Çocuğumuza yöneldim. El değmemiş çiçekleri topladığımız kır gezisinde onunla oynamak için ona yöneldiğim gün gibi.

-“Dağ çiçeklerini bırak. Biz dağın kendisini toplayacağız. Sen aileni al yanına” dedi.

Aynada yüzüme son bir kez daha bakmamı istedi benden.

-“Yüzleş ailenle” dedi.

Sahil boyu sürüp giden tartışmalarda yüzleştiğimiz gün gibi yöneldim sana.

-“Sahili bırak. Denizi son kez çekeceğiz kıyıdan. Sen ailenle yüzleş” dedi.

Bir hastane bahçesinde gözlerim gökyüzünde nemli hıçkırıklara karışmış dualarda çocuğumla yüzleştiğim gün gibi yöneldim çocuğuma.

-“Göğü bırak. Maviliğini alacağız bugün ondan. Sen ailenle yüzleş” dedi.

Ağlamaya başladım. Çünkü Şehir gözlerimden çekiliyordu. Dağ devriliyordu bir çocuk oyuncağının üstüne. Deniz çekildikçe kıyıdan uçurumlara yuvarlanıyordu elma şekerleri. Yıldızlar toplayamayacağım kadar çok tutamayacağım kadar hızla koynuma düşüyordu.

-Bırak ağlamayı. Biz son kez gözyaşlarını toplayacağız bugün. Sen aileni al yanına” dedi.

Ağlamalarıma yağmurlar karıştı. Yağmurlara her canlıdan bir çift.

- “Ailemi kurtarma sözü verdin, Rabbim. Oğlum suda boğuluyor” diyen bir elçinin sözleri karıştı rüyalarıma.

-“O senin ailenden değil!...O senin ailenden değil!...

Suda olduğumu fark ettim.

-Bugün bizim günümüzdür. Sen aileni yanına al” dedi melek.”

Uyandığımda sen yoktun yanımda. Yoktu çocuğumuz odasında.

Yalnızdım.

Ailem gelip geçti dedim içimden

-"Öyle birgünden kork ki, o gün kurtulmak için;aileni fidye olarak vermek isteyeceksin."

Gaiplerden bir ses geldi.

Sordum: "Suda hangi yanımız kalır."

Melek gelse bir gece yarısı saat sıfır üçte.

“Aileni al yanına. Son kez bak bu şehre” dese.

Yönelsek bir birimize. İçimize.

“O senin ailenden değil” diye izin vermese birbirimize.

Sürüp giden (mutlu) evliliğimize düşen gölge, mahşerde arayacağımız gölge olmasın diye; “neleri unuttuk, neleri yitirdik” diye sorsak birbirimize. Önce... İçimize.

Suda hangi yanımız kalır?

...Yeryüzünde cennet arayan, nazar boncuklu mutluluklarım risksiz ölümler isterken suda kaldı." kaldı diye not düşsek besmeleye; suda hangi yanımız kalır.

Sordum kendime su yumuşaklığında. Yüzüm daldıkça suya, güzellikleri yitirdiğimi fark ettim. Yağmur yağınca, bilgeliğin yüceliğine sığınarak kurtulurum sandım. Konuşmak, yazmak, anlatmak, birazda yaşamak, yeter sandım.

Gülüşleri ağlamalara tercih ettigim bayram günlerinde şehrin gömleğimi önünden yırtmasını hayra yordum. Bilemezdim “her kuyuya düşen çocuk, Yusuf degildir. Yusuf yüzlü erkek olmak yeter sandım. Avuç içini kanatsa da kadınların yüzü..." Suda kaldım.

Gün oldu. Yorgunluğu eğlenmeye tercih ettiğim ve yumuşaklığından çok şeffaflığına sığındığım ipek gömleğimin arkasından yırtılmasını hayra yordum. Bilemezdim her davet eden Züleyha değildir. Her sürgü çekiş, yeter sandım.

Bir de babasız çocuk sahibi olmaktan utanan kadınların, bir erkekle kurtuluş gemisine binip mutluluğa yol aldıklarını sandım. Bilemezdim gemideki tek günahkar benim. Bilemezdim, babasız çocuk kadının adını taşımakla, çocuğu taşımak aynı şey değildir. Anneliğim suda kaldı.

Hayatımızdan arta kalanını meleklere ayırmak, bedeli ağır olmayan kulluklara sığınan dualarımızın kabulü için sadaka vermek, günah işlememek, ilmihallerdeki ibadetler, yeter sandım.

Suda kalacağımı bilemezdim. Yaptıklarım yeter, artar sandım.

Amel defterlerime sürüp giden evliliğimin “ergenlik” diye; sürüp giden inançlarımın “ideoloji” diye; sürüp giden kahramanlıklarımın “ego” diye; sürüp giden dualarımın “korku” diye kaydedileceğini bilemezdim. Suya düşen amel defterimi dostlarım alır sandım. Yanıldım.

Suda olduğunu üşüyünce fark edersin! Yani “sıcaklık” çekildiğinde!

Suda hangi yanımız kalır diye soramadan, melek kapımızı çalarsa eğer; ezberden İslam hakkında konuşmak yeter sandım.

Gözbebeklerimde sudan kalpler taşımak "affedilmek" için yeter sandım.

Cevaplayamadım:

Bir gece sıfır üçte kapımızı çalarsa melek ve "aileni" yanına al derse; suda hangi yanımız kalır?!...

S.H

Hangi

Konuştu benimle rüyamda bir derviş. "Sevmek" dedi "Sevmek, koşullara mı bağlanmalıymış? Sen hangi çağı aştın da geldin bu çetrefilli çağa? Hangi yalanlarla doldu kulağın, doğrulara yer kalmayacak kadar? Sen, sevgiyle buldum bütün kilitli kapıların anahtarını derken, hangi sevgiden bahsediyordun?"

Sahi, "Hangi sevgi?". "Biliyorum, bu da geçecek başka birine alışacağım." diyen bir sevgi mi? Sahi sevgi dediğimiz şeyi koşullara bağlayan kimdi? Vay be hangi kapıyı açtım da böyle boşluğa (yokluğa) karıştı benim kalbim? Hangi doğruyu küçümsedim, hangi yalanı benimsedim? Kim bilir..

Fight !

İki büyük parçayım; okudukça karışan bir aklım, karışan aklımı çözemeyen bir kalbim… Aklımdan geçen her söz, süzgeçten geçip kalbimde onanacakken, bir iç ses sürekli isyankârlık ediyor. Ne ola ki bu içten seslenen mendebur? Bırakmıyor şöyle derinden bir nefes alayım, ne uyku kaldı gözümde, ne de hayat…
Gittiğim tüm yollardan bedbaht dönüyorum, her köşe başını tutmuş pusuda bekliyor, sürekli soru sorup beni köşeye sıkıştırmak için.

Manolya

Alabora

Yokluğun borasında ala renkli insanlarız hepimiz.

Buzlu cam

Gözümde çoğu insan birer buzlu cam artık. Bakıyorum ve beni karmaşaya sevkeden belli belirsiz şekiller oluşuyor zihnimde. Netliğin yerini alan bu pus, beni öylesine rahatsız ediyor ki. Uçup gitmiş sanki o yüzlere akseden saflık, o duruluk, o sadelik ya da adı tertemiz olan ne varsa. Geriye kalan kir akan meymenetsiz yüzler, ardını göremediğim o kırılası buzlu camlar.

F.M.T

How howw

Ah dünya ! Söyler misin bizde bizden gizli yaşayan kim? Korkuyorum ya içimizdeki gri, bulutları da boyarsa bir gün? Sence neden sadece herşey planladığımız gibi gitmediğinde anlıyoruz hayatı?

.....
ah dünya anlatır mısın, zahirde sende yaşayıp senden öte sevdaları yüreğinde yaşatanların ahvalini...gecelerini, gündüzlerini...
sevmekten yorulmayan yüreklerinden bahseder misin?
sevmekten yara almamak nasıldır ki...

23 Mart 2009 Pazartesi

Bilsenuz

denizde kararti var bu gelen kayik midur
ben ozledum yarumi ağlasam ayip midur

oy dumanlar dumanlar hep dağlari sardunuz
yureğumun derdini bilsenuz ağlardunuz

karardi karadeniz taşti bu yana taşti
haber verun yarume gozlerum doldi taşti

gemi mil ilen olur sevda dil ilen olur
guzeller çok var ama meyil birine olur

K.koyuncu

Eşk

ilim kesbiyle paye-i rıf'at,
bir hayal-i muhal imiş ancak..
ask imis, her ne var alemde
ilim bir kiyl-ü kal imiş ancak..

7 Mayıs '08

Kuskus

hashaslı guzel günler diliyorum sana nefse yenik düşmek acıtmıyormu canını benimkini acıtırken sen nasıl kokmuyorsun kendine acı kokarmı dersin sen sence hiçbirşey kokmaz hiçbirşey ayıp hiçbirşey kutsal sensiz bir hayat dilemek ne kadar bencilce olabilir tıpkı gideceğim yer nekadar uzak olabilir ki kendimin bile ücrasında yaşayan ben için diyen ismet özelvari söylüyorum bunu burda işte tam burada durup kendikendine konuşur gibi yazmak beynimin dizginlerini laptopun eline verip onu elimden çıkan komutlara ışık hızında mahkum etmek ve fonda çalan soner arıcanın bumu sevda bu nasıl aşk şarkısında hiç durmadan dinlenmeden tökezlemeden yazmak ve bu harflerin muhteşem ahenki akıcılığı mayiliği gümüşsü değilde neydi o renk durup düşünememki telefonu gürültü ederek kapandı ben neden yazıyorum bunları sence tuzakmıyım olabilirim bu koku resmen kokuyor badana kokusuyla bitişince hiç tatlı olmadılar bu ne yazıyor böyle manyakmı duyuyorum evet evet konuşuyorsun hatta küfediyorsun konsantrem bozuldu tırıs gidemiyorum tökez oldum ha ha köstek sen olsan gerek takırtılar nekadar tatlı bir mırıltı ninni hatta huzur bugun birkez daha nefret ettim ekrana bakmadan yazınca sanki kendim yazmamış gibi okuyacağım bu kuskus yazıyı resmen kustum birisi okursa kokacak off yorulmadım nezaman yorulacağım ben yorulacakmıyım bilecekmiyim bu ses de kokuyor neden kokuyor herşeyi kokuyor ben miyim kokan kokoş olan oyken neden ben haklılık yada haksızlık mevzusu değilken olay nasılda kokoşluğunun kurbanı etti olayı bön bön bakışları müslümancamıydı misal yada neydi o kelime kıstass evett kıstas ben değildim kıstas kurandı kıstas müslümanlıktı bende taşıyacağım taşımazsam kaba ve duyarsız olacağım fakat o bana sormadan yaptığı yada canı isteyipte başlattığı için değil bu elleri izlerken rahatlıyorum nakış işler gibi mayk seni şimdi anlıyorum rahatlamak bu olsa gerek.

5 Ocak '08

Diriliş

Yeni bir yaşam kurguluyorum zihnimde
kimsenin dokunamadığı vahdet bir cumhuriyet.
Üstüme camdan bir fanus kapatıp
yavaş yavaş farkındalıksız bir ölüm.
Her nefes alış verişimde buharlanan cama 3 dikeyde bir yatay eğriler atabileceğim
kimsenin de Hayır!Dur! diyemeyeceği bir ötenazi.
Kablosuz
Fişsiz
Ve
Cinali'siz.

4 Kasım '07

omnia fluere

"pantha rhei, pantha khorei, kai udem menei..."

her şey akar, her şey devinir ve hiçbir şey olduğu gibi kalmaz...

Hariçten

Hatırlat da haziran sonlarında çocukluğumu yakalım

sen beni öpersen belki de ben fransız olurum
şehre inerim bir sinema yağmura çalar
otomobil icad olunur, zarifoğlu ölür
dünyadaki tüm zenciler kırk yaşından büyüktür.

-senegalliler dahil değil

sen beni öpersen belki de bulvarlar iltihablanır
çağdaş coğrafyalarda üretir cesetlerini siyaset bilimi
o vakit bir sufiyi darplarla gebertebilirsin
hayat bir yanıyla güzeldir canım, sen de güzelsin

-yoksa seni rahatsız mı ettim?

sen beni öpersen belki de aşkımız pratik karşılık bulur
ne ikna edici bir intihar girişimidir şimdi göz göze gelmek
elbette ata binmek gibidir seni sevmek sevgilim
elbette gayet rasyoneldir attan atlamak

-freud diye bir şey yoktur.

sen beni öpersen belki de ben gangsterleşirim
belki de şair olurum seni de aldırırım yanıma
bilesin; göğsümde hangi yöne açmış tek gülsün
yani ya bu eller öpülür, ya sen öldürülürsün.

-haydi iç de çay koyayım.



Ah Muhsin Ünlü

Jı kire dıbejım ?

Gerçek şu ki, cinlik peşinde koşan insanlardan birçoğunu cehennem için yaratmışızdır. Onların kalpleri vardır anlamazlar, gözleri vardır görmezler, kulakları vardır işitmezler. Hayvan gibidirler, hâttâ daha da şaşkın! Asıl zavallılar işte onlardır.

Araf/179

İktibas

Nazlan
Sitem et
Kırıl bana
Beni geç vakit
Tek başıma suya yolla
Bahçede yüzünü öteye çevir
Güle hayret ediyormuş gibi yap
Gülümseyerek konuş da başkalarıyla
Somurt, avluda sadece ikimiz kalınca
Kızıp en sevecen adımlarınla üst kata çık
En sevdiğim çiçeğin saksısı kaysın elinden
Derinleşsin ben içerledikçe ruhumdaki sakarlık.

Yamru bastım iş değildi hâke çakılmak bayırdan
Dağ sıradağdı hangi haşin belden yol veresin
Gece hep süzüldü yukardan lâkayt Kehkeşân
Altımda hep beni yutmaya çağladı nehir
Yetişir hecelemen sök beni bir kere
En zoruma gideni yap hengâme getir
Çel beni tökezlet tuttur çitlere
Ahla istida edecek ahvâl değil
Kim bana kıymazsan bilebilir
Dünya dedikleri samut küp
Acılar tınladıkça bende
Hep seni seslendirir.

Y.G

22 Mart 2009 Pazar

Bakara 143 | 147

Gerçek erdemlilik, yüzünüzü doğuya veya batıya çevirmeniz ile ilgili değildir; (143) ama gerçek erdem sahibi, Allah'a, Ahiret Günü'ne, meleklere, vahye (144) ve Peygamberlere inanan, servetini -kendisi için ne kadar kıymetli olsa da- akrabasına, yetimlere, ihtiyaç sahiplerine, yolculara, (145) (yardım) isteyenlere ve insanları kölelikten kurtarmaya (146) harcayan; namazında devamlı ve dikkatli olan ve arındırıcı [malî] yükümlülüğünü ifa eden kişidir;
ve [gerçek erdem sahipleri] söz verdiklerinde sözlerini tutan, felaket, zorluk ve sıkıntı anlarında sabredenlerdir: İşte onlardır sadakatlerini gösterenler ve işte onlardır Allah'a karşı sorumluluklarının bilincinde olanlar.

y odabası

yapraklar sallanıp dururken ağaçlarda
içimde yarım kalmış bir orman
içimde yanmış kalmış bir orman

kentli bir münzeviydim
virajlı harfler gibi yaşadım
ölümler vardı öldüm, ateşler vardı yandım
parlayıp yiterken kahrın alacasında
na çar bir gölgeydim şehrin uğultusunda
ve yalan bir müfreze hayatın ordusunda
nere dönsem iğretiydi bir yanım
ateş yanım, duman yanım, kül yanım
gelen yarım, giden yarım, ben yalım
yapraklar salllanıp dururken ağaçlarda
içimde yarım kalmış bir orman
içimde yanmış kalmış bir orman

ödeştim cehennemimle hiç dublör kullanmadan
boğuldu su, yenildi aşk, çürüdü devlet
içimde çok yanılmış bir orman
içimde çok yanılmış bir orman..."

21 Mart 2009 Cumartesi

suc / lu

şimdi kalbim sabıkalıydı benim, suçu, bir bedende yer alması. ama kalbimi koruyan muhafaza meleklerinin korumasından daha büyük bir aşka düşmüş olmalıydım ki böyle kolay oldu ona akışım. çağlayanlar önünde kalmış kağıt gemiler gibi iradesiz, ona akarken, benimkinden üstün bir irade tarafından bu kaderi yaşamak üzere seçilmişliğime hükmettim. çaresizliğim oldu ona akışım. meşru ve muaf kılınıyordum çaresizliğimle. suç var oluyordu da ben suçlu olmuyordum..

10 Mart 2009 Salı

Öteye

Bu dünyada rahat yok, belkim öteye...

Yenilgi

Rabbim bir kıyısı var her yaranın,
Benimse yaralarım kıyısız..

yolcu

Mi o w

haydi, silkelen ve kükre!
gaptın, goyverdin ya..

Anne

Herşey akar

..
Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak;
Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak.

Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir:
Oluklar çift, birinden nur akar, birinden kir.

N.f.k

9 Mart 2009 Pazartesi

way ninna...

insan, evvel zaman içinde
kalbur saman içinde
sanki hiç dünyada yokken birden varoluverdiğini sandığında,
"without" vakitlere dair bir kuş çıkagelir,
kuş ama,
öyle talih kuşu mukabilinden değil,
içindeki evvel zaman solucanlarından kurtulmak istediğinden insan,
kuşu yemler, zavallı"cik" niyetlidir oysa..
Talihsiz kuş,
bozuverir niyeti,
üç kuruşluk keyfe beş solucan pazarlığının ardından.
insan, üç kuruşluk keyfi de beş solucanı da kakar kuşa
ağzındaki yükü bırakıp karlı yükünü alır gider kuş pekileyerek.
yükü heyecanla eline alan insan
waroluşundan bu yana "karşılaştığım en büyük yük bu, herhalde!"
"ben yokken ne kadar da çok var imiş varlık ve onun yükü" der.
Açamaz oysa, hayretle izlemekten yükün üzerindeki "Mühr*"ü..


*......

Yıkım sonrası:

Sesim öylece,
-kusmuk gibi-
kaldı ağzımda...

İ.Özel

Yıkım:

yıkım:

bilinmemesi gereken durumların,bilmemesi gerekenler tarafından öğrenildiğinde yaşadıkları felaket.